hesabın var mı? giriş yap

  • kendine özgülüğün tavana vurduğu bir yöre lehçesi. doğal komikliği ve sempatikliğinin altını çizebilmek için aşağıdaki olayı örnek olarak aktarıyorum sizlere..

    trakya'dan gerçek bir hikayedir!

    yaşlı bir amca eşeğinin üzerinde karayolunda seyretmektedir.
    bunu gören trafik polisleri amcaya takılmak isterler ve
    durdururlar.

    polis- be amca, necin dakman golani? (golan: emniyet kemeri)
    amca- dakmam be işte!
    polis- e bak gördün mü, şimdi ceza keseceyik.
    amca- kes bakalım ne keseceysan da gidecem, acele işim var.
    polis- peki amca, cezayı sana mı yazalım yogsam eşeğe mi?..
    amca- ???
    polis- yani cezayı sana yazarsak 5 milyon deycen, eşeğe 3 milyon deycen.
    amca- bana kes o zaman.
    polis- neden sana keseyoz amca?
    amca- onun sicili temiz ossun, polis yapcez onu!

  • bayat kahvenin aksine kokusuyla vaat ettiklerinin buyuk bir kısmını tadında da bulabildiginiz kahvedir.

    kavrulmuş çekirdek kahve için: kahvenin tazeligini ısı, ışık, nem ve doğal olarak zaman faktorleri belirler. ilk üçünden iyi korunursa geriye sadece zaman faktoru kalır, ki bu da kavrulma anından itibaren 3 haftadır. çekirdek kahve tek başına taze kahve demek degildir. kahveyi çekirdek olarak almış olmak tzelik garantisi de degildir. tazelik garantisi kahve kavrulma tarihidir. kahve kavrulma tarihi bilinmeyen yada uzerine sadece son kullanma tarihi yazılmış kahveden uzak durmak mantıklı olacaktir.

    öğütülmüş kahve için: zaman faktoru önde gider. öğütülen kahve patikuller halinde oldugu için diger faktorlere daha fazla maruz kalır, bayatlama sureci hızlanır. maksimum performans için kahve öğütülür öğütülmez tüketilmelidir. en iyimser yaklaşımla 3 dakikayi geçirmemek gerekir. bu durum her tür, her marka kahve için ve her öğütme kalınlığı için geçerlidir.

    kavrulmuş 2 kahveden bayat olanı anlamanın birkaç yolu vardır.

    a) burnunuz iyi çalışıyorsa yan yana koklayabilirsiniz, aynı yoreden kahveler olmasalar bile taze olan daha baskın kokacaktir.
    b) ikisininden de aynı miktarda alıp, aynı kalınlıkta çekip, birbirinin aynı 2 bardaga yanyana koyar, ikisinin ustune de kaynama noktasına gelmiş* aynı sıcaklık derecesinde su dokersiniz. taze olan daha fazla kopuklenirken* bayat olan daha sönük olacaktir. bu durum pişirme sırasında da gorulebilir. taze kahveden hangi pişirme yontemi olursa olsun daha fazla kopuk çıkar.
    c) ikisinden de aynı yontemle kahve hazırlayıp yan yana tatlarına bakabilirsiniz. taze olandan daha fazla aroma yukselecek ve tatsal açıdan bayat olana kıyasla daha canlı gelecektir.

  • "babama maç kaçta diye sordum. 'ben nerden bileyim aç teletext'i bak' dedi teletext dedi amk... ilhan mansız sakat, oynayamayacakmış desen inanacak..."

  • bu bilgi aslında herkesin tahmin ettiği bir gerçeğin bilimsel açıklaması şeklinde;

    hiçbir elektronik cihazı yanınıza almadan doğada geçireceğiniz 1 haftalık süre sonunda vücudununuzun biyolojik saatine adeta reset atılıyormuş. (bkz: melatonin) hormonu gün doğumu ve gün batımı zamanlarına göre salgılanacak şekilde tekrardan belirli bir düzene giriyormuş.

    özetle ağır şekilde uykusuzluk çekiyorsanız yada uyku düzensizliğinden şikayetçiyseniz her türlü elektronik cihazdan uzak 1 haftalık bir kamp hayatı eski düzeninizi bulmanıza yardımcı olabilir.

    menbaı

    debe edit; bu ve buna benzer bilgileri severim diyorsan at badi'ye bekle. öu2kçş'e 100'den fazla buna benzer bilgi girdim bilgine...

  • tam 2 saattir iki kadin mermer ovuyoruz. elimizle. bol bol su. sandaletlerim islandi. olsun. bas kismini ov diyor annem. zambaklar kok salmis iyice. cok guzeller diyorum. mermeri ov diyor. ovuyorum iste anne. elimle hem de. simdi arkadaki mezarligin kenarina oturdum. yaktim bir sigara. guzelce ovdugum mermere bakiyorum bir de islak mis gibi kokan topraga.

    cok guzel oldu diyor annem. tertemiz oldu kocam. bayram temizligini de yaptik.

    "ıyi bayramlar baba, keske burada olsaydin."

  • ''eğer ki o diploma olsaydı; akp liler profil resmi yapar, havuz medyası çarşaf çarşaf yayınlar, yetmez diploma-i şerif diye ziyarete açarlardı''

  • "bugün türkiye'de türklüğe ve dolayısı ile türk bayrağına düşman üç zümre vardır: moskofçular, kürtçüler ve siyasi ümmetçiler." demiş birisi için tayyip'e methiyeler düzerdi demek de ne bileyim biraz şey...

  • gemilerde personel için çıkarılan ve yüzlerce yıldır denizdeki koşulların şekillendirdiği gelenekler çerçevesinde oluşmuş menülerin olmazsa olmazı haline gelmiş, ufak farklar haricinde bütün dünyada denizcilerce tercih edilen yemekler, gemi yemekleri olarak adlandırılabilecek ayrı bir mutfak kültürünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.

    en başından belirtmek gerekir ki, yaygın kanının aksine balık geleneksel gemi yemekleri içerisinde önemli bir yer tutmamıştır. bunun sebebi buzdolabının olmadığı dönemlerde, gemide uzun süre balık saklanamaması ve tek tük yakalananların dışında balığın gemide kolayca bulunabilecek bir besin olmamasıydı. elbette artık gemilerde makina gücünden ve elektrik enerjisinden yararlanmanın mümkün olması, her türlü yiyeceğin soğuk zincir içerisinde saklanabilmesini mümkün kılmaktadır. ancak kökü yüzlerce yıl öncesine uzanan bahriye geleneği, tarihsel gelişim sürecinin bir sonucu olarak, pek çok örf ve adetin yanında kurutulmuş gıda ve kuru bakliyat ağırlıklı menülerin yaygın olduğu bir yemek kültürünü de içermektedir.

    eski çağlarda gıdaların deniz yolculuğu süresince bozulmadan dayanmasını sağlamak önemli bir sorundu, çünkü denizdeki nemli ortamın bir sonucu olarak rutubetli ambarlarda depolanan yiyecekler kısa süre içerisinde bozulmaya yüz tutardı. bu yüzden buharlı gemilerin ortaya çıktığı dönemlere kadar, gemi yemeklerinin çoğu kurutulmuş ve tuzlanmış et gibi, peksimet gibi, ya da kuru bakliyat gibi gıdalardan oluşmaktaydı. örneğin peynir yemek veya süt içmek uzun yolculuklarda aylarca yol alan çoğu denizci için bir hayaldi. bu da osteomalasi gibi hastalıkların denizciler arasında yaygınlaşmasına neden oluyordu. hatta bu durum korsan denildiğinde neden tek gözü kör, eli kancalı, bacağı kopmuş ve tahta protezi olan sakallı bir kaptanın akla gelen ilk şey olduğunu da açıklamaktadır. zira, süt ürünlerini yeterince tüketememek eklemlerin ve kemiklerin yumuşamasına ve göğüs göğüse çarpışmalarda uzuvların daha kolay kaybedilebilir hale gelmesine neden olmaktaydı.

    http://captainhookcostume.net/…6/dustincapthook.jpg

    http://2.bp.blogspot.com/…ks_just-in_stuyvesant.jpg

    kurutulmuş ancak sert gıdalar denizcilerin temel besin kaynakları olagelmiştir. özellikle kurutulmuş ekmek bu anlamda ilk akla gelen yiyecektir. o kadar eski bir geleneği vardır ki geçmişi mısırlı denizcilere değin uzanır. söz gelimi mısırlılar denize çıkarken yanlarına “dhourra” adını verdikleri kurutulmuş bir ekmeği azık olarak alırlardı. benzer şekilde romalı denizciler de “buccellum” adı verilen kuru gevreklerle beslenirlerdi. ingiliz denizciler ise “biscuit of muslin” adı verilen benzeri bir yiyeceği tüketmekteydiler. bütün bunlar denizciler tarafından tercih edilen birer peksimet çeşidiydi ve yıllarca, hatta yüzyıllarca dayanabilecek tipte yiyeceklerdi. sözgelimi, 1852 yılından günümüze değin bozulmadan kalmış olan ve danimarka'daki kronborg müzesinde yer alan peksimet buna ilişkin bir örnektir ve halen yenilebilir durumdadır.

    https://www.janeausten.co.uk/…onborg_dk_cropped.jpg

    çeşitli ülkelerin, çeşitli coğrafyaların koşullarına bağlı olarak ufak yapılış ve aroma farkları dışında genel ve ortak özelliği itibariyle kavrulmuş ve kurutulmuş bir ekmek türü olan peksimet o kadar sertti ki, dişlerin de kırılmasına neden olabilmekteydi. bu yüzden suya batırılarak yenirdi. suyu saklamak da ayrı bir sorundu. aylarca açık denizde ve rutubetli, nemli ortamlarda depolanan suların içerisinde bakteriler ürer ve bu da çeşitli hastalıklara neden olurdu. ancak zamanla rom adı verilen bir içki denizcilerin imdadına yetişti; depolanan suyun içerisine katılan az miktarda alkol, suyun bozulmasını engellemekteydi. batılı denizciler depoladıkları suyun bozulmasını rom kullanarak engellemeye çalışırken, ortadoğulu denizciler sirke ve turşu suyu kullanmaktaydılar. öte yandan, peksimet ve romun, dökülmüş dişleriyle sırıtan ve sarhoş olduğu her halinden belli olan yaşlı denizci imgesinin akıllara yerleşmesine yardımcı olduğunu da söylemek mümkündür.

    https://img.discogs.com/…202737-1269576429.jpeg.jpg

    sirke ve turşu suyu kullanan ortadoğulu denizcilerin, özellikle de türk levendlerin tercih ettiği bir diğer yiyecek türü ise lahana turşusuydu. böylece, aylarca kuru gıdalar tüketerek sağlıksız beslenen denizcileri tehdit eden iskorbüt hastalığı türk denizcileri pek etkilemiyordu. zira, lahana turşusu bol miktarda c vitamini ihtiva etmekteydi. sonraları batılılar da lahana turşusunu keşfettiler, örneğin alman denizciler sauerkraut adı verilen bir turşu çeşidini sefere çıkarken yanlarında götürmektelerdi.

    https://media.istockphoto.com/…-yubm9usz0vrmfdg5ea=

    kuru bakliyatlar ise gemi mutfağının olmazsa olmazıydı. mercimek, bakla, fasulye, bezelye gibi sebzelerin kurutularak tohumlarının çıkarılmış halde aylarca hiç bozulmadan saklanması mümkündü. hele ki kuru fasulye evrensel bir gemi yemeği olarak bütün dünya genelinde denizcilerce tercih edilmekteydi ve halen de bu gelenek devam etmektedir. söz gelimi, türk deniz kuvvetlerinde pazartesi günleri, türk ticaret gemilerinde de pazar günleri mutlaka kuru fasülye çıkarılır. deniz kuvvetlerinde hafta başlangıcı ve tornaçark gününü ifade eden kuru fasulye, ticari gemilerde ise hafta sayısını ve kontrat süresini belirlemek için kullanılan bir ifade halini almıştır.

    http://www.tuzlaolay.com/…si_icin_indirim_h3925.jpg

    kuru fasulye ve pilavın türk bahriye geleneğinde çok önemli bir yeri vardır. batılı bahriyelerde ise kuru fasulye çorbası adı verilen değişik bir yemek türü oldukça yaygındır. elbette zamanla teknolojinin gelişmesi yemek çeşitlerini de arttırmıştır. örneğin kurutulmuş et yerini, ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde teneke kapların ortaya çıkması sonucu konserve ete bırakmıştır. büyük sanayi atılımlarını takip eden yüz yıllık süre zarfında, özellike yirminci yüzyıl başlarında gemilerde buzhanelerin ve buharlı fırınların kullanımının artmasıyla birlikte fasulye çorbasının yanında, krema soslu biftek ve peynirli kraker gibi yeni geleneksel yemekler batılı bahriyelerin mutfağında yer edinirken, türk ve rus bahriyesinin mutfağında kapuska gibi lahana yemekleri ve çeşitli etli tencere yemekleri de pişirilir olmuştur. böylece bir yanda buzhane bulunmayan dönemin geleneğini yansıyan kuru fasulye ve mercimek gibi yemeklerin yanında lahana ve pırasa gibi taze sebzelerden pişirilen yemekler de gemi mutfağındaki yerini almıştır.

  • " bülent ecevit 1946 yılında londra'daki türk büyükelçiliğine basın ateşe yardımcısı olarak atandığında maaşları 30 sterlindi ve 1950 yılı ortalarına kadar orada maddi zorluk içerisinde yaşadılar. parmaklarındaki yüzükleri bile satmak zorunda kalmışlardı. ancak bundan hiç yakınmadılar."

    devlete hizmet adına yüzüklerini satmış bir devlet adamıdır.
    siyasete bir yüzük ile girenlerin ise bugün hâli nicedir.
    bu kavramları anlamak bugün ile bağdaştırmak herkesin harcı değildir.
    dedesinden kalan mirası bağışlamasından söz etmiyorum bile.
    vallahi ecevit'i özledik.

  • seni dinlerken kendi söyleyeceklerini tasarlamakla meşgul olmaması, sözün sonunun nereye varacağını beklemesi, kazanç ya da haklılık egosuna yenik düşmeyecek kadar donanımlı olması.

    peki nasıl anlarsın bu vasfı haiz olduğunu?
    kolay. kendin sahip olup uygulayarak.

  • oglum cok komik lan

    kadının bu kırdığı pot olmasa bildigin saygın bir işkadını olarak hayatına devam ediyordu.
    meger bildigin komikmiş.
    sozluk ahalisinden ricam iş sanat ve cemiyet hayatında ismen ve cismen cok gorunur ve on planda olup ruhen bu sekil krzban tabir edilen kişiler varsa onları da on plana cıkarabilir misiniz?
    hani illa bi pot kırmalarını beklemeyelim.